Psikiyatri ve Psikoterapi

Psikiyatri ve psikoterapi hakkında her şey...

Bebeklik ve Çocukluk Döneminde Görülen Beslenme Sorunları

Kullanıcı Oyu: 3 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

beslenme_1 Bebek 10-12 aylık oluncaya kadar beslen­mesi için mutlaka başka birine ihtiyaç du­yar. Bu dönemde bebek için anne her şeyden önce besin sağlayan bir varlıktır. Dolayısıy­la çocuk zihnine göre, yemek verilmesi (ço­cuğun beslenmesi) sevginin; verilmemesi ise cezanın belirtisidir. Benzer şekilde anne de, çocuğun yiyeceği kabulünü sevilme, red­dini ise reddedilme, verilmeme olarak algı­lar. Anne ile beslenme işlevi arasındaki bu yakın ilişki nedeniyle, anne-çocuk arasın­daki her türlü sorun çocukta beslenme problemi olarak karşımıza çıkabilir.

Anne memesini veya biberonu kabul etmeme, emme güçlüğü

Bu durum doğum sonrası ilk birkaç gün içinde beslenme tekniğinde, yani bebeği tu­tuş pozisyonu, biberon emziğinin delik bü­yüklüğü vs. gibi hatalar nedeniyle geçici olarak oluşabilir. Ancak, emme güçlüğü olan, emmeyi beceremeyen ya da emerken çabuk yorulan bebeklerde, enfeksiyonlar, kalp-damar, sinir ve sindirim sistemi has­talıkları gibi bedensel hastalıklardan biri var olabilir.

İshal·Kabızlık

Aşın beslenme, sindirim sistemi enfeksiyon hastalıkları, ilaçlar, süt alerjisi gibi nedenler ishale neden olabilir. Yetersiz sıvı alımı, bağırsak hastalıkları gibi nedenler de ka­bızlığa yol açabilir. Psiko-sosyal faktörler de ishal ve kabızlık oluşumunda etkilidir.

Kusma

Aşırı beslenmeden kaynaklanan basit bir kusma olabileceği gibi bedensel bir hastalığın belirtisi olarak da görülebilir. Bazı psi­kolojik sorunlar kusma şeklinde belirti ve­rebilir. Çocuklar da sık görülen psikolojik nedenli belirtiler içinde ön sıralarda kusma ve karın ağrısı yer alır.

Karın ağrısı

Başka belirtilerin eşlik etmediği ve beden­sel neden bulunamadığı durumlarda karın ağrısı bir stres belirtisi olarak ele alınır. Be­bekliğin ilk aylarında sık görülen ve bebeği oldukça rahatsız eden kolik ağrıları bu tür­den ağrılardır. Burada psikolojik etkenlerin bebek sindirim sisteminin çalışma biçimini etkileyerek ağlama krizleri ile seyreden ra­hatsızlığı oluşturduğu düşünülmektedir. Yukarıda sözü edilen sorunlarda öncelikle bedensel bir hastalık olup olmadığı araştı­rılır. Eğer bedensel bir neden bulunamazsa o zaman psikolojik nedenlere yönelinir.

Doğum sonrasında annedeki isteksizlik, ça­buk sinirlenme, tahammülsüzlük ya da is­tenmeden hamile kalınan bebeğe duygusal yatırımdaki eksiklik nedeniyle bebekte bes­lenme sonınları oluşabilir. Bebeğini her ku­cağa alışında sıkıntı yaşayan bir annenin bebeği de huzursuz olur, emmez, devamlı ağlar. Bu durum annenin sıkıntısını bir kat daha artırır. Annenin yapması gereken, bu sıkıntıları ve gerginlikleri azaltacak yolları bulmaya yönelik psikiyatrik yardım almak­tır.

Normal olarak çocuk 2-3 yaşlarına gel­diğinde iştahı azalır. Buna çocuğun o yaşta­ki doğal negativist tutumu da eklenince an­ne ve baba huzursuz olur. Çocuk artık sev­diği ve sevmediği yemekleri ayırmaya baş­lar. Bu konuda taviz vermez. Ancak bu kar­şıt tutum geçicidir. Eğer çocuğun iştahı doğrultusunda yemesine izin verilmezse ciddi yeme problemleri gelişebilir.

Okul döneminde ise çocuğun iştahı yerine gelir. Bu yaştaki bir çocuk aile içi sorunlar nedeniyle yemek yemeyi anne baba için ade­ta bir silah olarak kullanabilir.

Büyüme geriliği

Yaşıtları ile kıyaslandığında o yaştaki bir çocuğun olması gereken asgari boy ve kilo­ya ulaşamayan çocuklarda büyüme gerili­ğinden söz edilir. Büyümeyi belirleyen iki önemli faktör vardır; bunlar genetik (kalı­tım) ve çevresel faktörlerdir. Çevresel fak­törlerin başında beslenme gelir. Gelişim döneminde çocuğun beslenmesini bozan her türlü süreğen hastalık beslenme bozukluğu oluşturabilir. Ayrıca bu dönemde psikolojik etkenlerde büyümeyi engelleyebilir.

Büyüme özellikle annenin çocuğuna yeterli ve kaliteli bir bakım vermesine bağlıdır. An­ne çocuk arasındaki ilişkiyi bozabilecek an­nedeki bunaltı, çökkünlük, huzursuzluk ile çocuğu ret ve evlilik sorunları bu bakımın verilmesini zorlaştırır. Anne ve babanın var olan sorunlarını çözebilmeleri için psikiyat­rik yardıma ihtiyaçları olabilir.

Pika

Pika çocuğun yenilebilir olmayan kağıt, naylon, toz, toprak, odun parçası, boya gibi çeşitli maddeleri yemesi olarak tarif edilir. 18-24 ay öncesi bebeklerin ellerine geçen her maddeyi ağızlarına götürmesi normal­dir. Ancak bu aydan sonra çocuğun yenile­bilir olmayan maddeleri ayırt etmesi bekle­nir. Pika hastalığı olan çocuklar yaşlarıyla uygunsuz şekilde buldukları genellikle top­rak cinsi maddeleri ağızlarına götürür ve yemeye çalışırlar. Pikanın çocuklarda hangi sıklıkça görüldüğü bilinmemektedir. Zararlı maddelerin yenmesiyle oluşabilecek zehirlenme enfek­siyon ve sindirim sistemi hastalıkları gibi tehlikelerden, dolayı pikanın üzerinde dik­katle durulması gerekir. Normal çocuklar dışında otistik, psikotik ve zeka geriliği olan çocuklarda da pikaya rastlanabilir.

Pika nedeni olarak iki varsayım öne sürülmüştür.

1- Vücuttaki bazı elementlerin eksikliği, (özellikle demir)

2- Annenin çocuğu ihmali nedeniyle çocu­ğun çevresinden bir uyarı alabilmek için bu yolu kullanması.

Pika tedavinin ilk aşaması çocuk için güvenli bir ortamın sağlanmasıdır. Çocuğun bulun­duğu ortamlardan bu tür maddeler uzak tutulmalıdır. Diğer yandan anne-çocuk ara­sındaki ilişki sorununun çözümüne yönelik rehberlik gerekir. Zeka geriliği olan büyük yaştaki çocuklara ise davranış tedavileri uygulanabilir.

İştahsızlık

beslenme_2 Yemek istememe ya da az yemek yeme ola­rak tarif edilen iştahsızlık günümüzde an­nelerin önemli bir kısmının şikayet ettiği konuların başın gelmektedir. İştahsızlık birçok hastalığın belirtileri arasında sayı­lır. Bu nedenle iştahsızlığın nedeni araştı­rılmalıdır. Ancak iştahsızlığın görece bir kavram olduğu unutulmamalıdır. Çocuk yaşının gerektirdiği ve ihtiyacı kadar besini alabilir. Bazı anne ve babalar çocuklarının iştahsızlığından söz ederken bu gerçeği gör­mezlikten gelir ve çocuğunun yaşının ve ge­lişiminin üzerinde besin almasını arzular­lar. Çocuğun iştahsız olduğuna anne baba değil hekim karar vermelidir. Yaşının ge­rektirdiği kadar besin alan çocuklar anne baba tarafından iştahsız olarak nitelenip yemek için zorlanabilmektedir. Bu durum ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkiyi zedele­mekte ve çocuğun gerginliğini artırmakta­dır. Bir noktadan sonra çocuk yememeyi si­lah olarak kullanır ve ilişki daha da bozu­lur. Her şeyden önce yemek evde sürtüşme konusu olmaktan çıkarılmalı ve çocuk gerçekten iştahsız ise hekimin önerileri dahilinde beslenme programına uyulmalıdır.

Şişmanlık

Çocuğun olması gereken kilodan %20 daha fazla kiloya sahip olmasına şişmanlık de­nir. Şişmanlık çocukluk çağında ender de­ğildir. Özellikle gelişmiş ülkelerde ve eko­nomik düzeyi yüksek ailelerin çocuklarında Şişman çocukların çoğu bebek­liğinde de şişmandır. %60-80 kadarı erişkin yaşta da şişman olacaktır.

Çocukta şişmanlık problemi genellikle aşa­ğıda belirtilen şekillerde gündeme gelir:

  • Öğretmen ya da aile dışındaki insanlar çocuğun şişman olduğunu söyleyebilirler.
  • Aile çocuğun kilo aldığından endişelene­bilir.
  • Özellikle yaşı büyük kız çocuklar kendisi­nin şişman olduğundan yakınabilir.

Çocukta şişmanlığın nedenlerini şöyle sıralayabiliriz.

1- Hastalıklar: Bazı hormonal ve kalıtımsal hastalıklar çocukta şişmanlığa neden olabi­lir.

2- Kalıtını: Ailesel olarak kilo almaya yat­kınlık olabilir. Bu çocukların anne ve baba­ları da şişmandır.

3- Fazla miktarda kalorili besin alımı: Ço­cuğun harcadığından daha fazla miktarda kalori alımı şişmanlığa yol açar. Bu çocuk­lar çok yer, az hareket ederler.

4- Ailenin yeme alışkanlığı: Anne sütü yeri­ne hazır mama alan çocuklarla, abur cubur yemeyi seven ve unlu mamüllerin tüketimi­nin fazla olduğu ailelerin çocuklarında şiş­manlık riski fazladır.

5· Stres: Çocukta stres oluşturacak olaylar aşın derecede yemeye neden olabilir. Stres anında yemenin bilişsel kontrolünün azal­dığından söz edilmektedir.

Bazı anneler aşın koruyucu ve kollayıcı bir tavırla adeta acıkmasına izin vermeden ellerinde bir ta­bak ile çocuğun peşinde dolaşırlar. Bu tavır çocuğun kendi yeme otonomisini (bağımsız­lığını) kazanmasını engeller. Çocuk artık kendi denetimini yapamamakta ve önüne sunulan her şeyi yeme zorunluluğu hisset­mektedir.

Şişmanlıkları diğer çocuklar hatta erişkin­ler tarafından alay konusu edilen bu çocuk­ların genellikle öz güvenleri azdır. Alıngan ve hassas yapılan nedeniyle kolay kırılır ve gücenirler. Anoreksi ve bulimia gibi hasta­lıklar için şişmanlık bir risk faktörüdür. Te­davide diyet programları ile davranış ve bi­lişsel psikoterapi yaklaşımları uygulanır.

Anoreksiya

Kilo alma korkusuyla bilinçli olarak yemek yememek için aşın çaba sarfetmektir. 6 yaşından 60 yaşına kadar her yaşta görüle­bilmesine karşı klinikte en sık 14-19 yaşlan arası rastlanır. Kızlarda görülme sıklığı er­keklere nazaran 10 kat daha fazladır.

Hastalığın iki temel belirtisi kilo almaktan aşın korkma ve vücut ağırlığını algılamada bozukluktur. Başlangıçta kilosu ne olursa olsun hasta diyet yapmaya karar verir. Kararında oldukça ısrarlıdır. Yemek olarak kilo yapmayan özel diyet yiyeceklerini seçer. Yemek yemesi saatlerce sürer ve yavaş ya­vaş lokmaları minik parçalara bölerek yer. Adeta yemekten korkar. Zamanla kilo kay­betmesine karşın kendisini hala şişman ya da şişmanlayacak gibi hisseder. Özellikle kızlar vücutlarının karın, baldır, kalça gibi bölgelerinin çirkin göründüğünden şikayet ederler.

Aile durumu fark ettiğinde çocuğun yemesi konusunda ısrar eder. Ancak her türlü bas­kı daha az yeme ile sonuçlanır. Bazen yeni­lenler isteyerek kusulur, kilo almamak için ishal yapıcı ilaçlar ve idrar sökücüler kulla­nılır. Aşın egzersiz yaparak kilo alımı engellenmeye çalışılır. Hasta bir deri bir ke­mik kalsa bile aynaya baktığında kendisi­nin hala şişman olduğunu söyleyebilir.

Aslında bu çocuklar iştahsız değildirler, ye­me istekleri vardır. Fakat bilinçli bir çaba ile yemeyi reddederler. Zaman zaman bu aşın diyet, tıkanırcasına yeme çabasıyla da bölünebilir. Kızlarda adet dönemi ortadan kalkabilir. Erkeklerde ise cinsel istek ve il­gi azalması görülür.

Hastalığın kesin nedeni bilinmemekle be­raber araştırmacılar çeşitli risk faktörlerin­den söz etmektedirler. Bunlar:

  • Kültürel olarak zayıf görünmenin bir ide­al haline gelmesi. Tombul kadın imajının kabul gördüğü toplumlarda bu hastalığa az rastlanmaktadır.
  • Toplumla paralel şekilde ailenin zayıf gö­rünümü destekler tutum ve davranışları.
  • Ailenin başka bireylerinde yeme bozuklu­ğu, duygulanım bozukluğu (çökkünlük­-mani) ya da alkol kullanımı olması.
  • Çocuk ve gençlerin bağımsız hareket ede­bilmesini güçleştiren aile tutumları,
  • Çocuğun ya da gencin şişman olması.
  • Çocuğun ya da gencin süreğen bir hasta­lığının olması.
  • Bireysel olarak çocukta özgüven düşüklü­ğü, kontrolünü kaybetme korkusu ve ça­resizlik duygusunun olması.

Diğer yandan hastalık sırasında oluşan hormonal değişikliklerin hastalığın biyolo­jik kaynaklı olabileceğini akla gelirse de bu değişikliklerin aç kalmaya bağlı geliştiği fikri daha yaygındır. Konuyla ilgili araştır­malar devam etmektedir.

Anoreksiya her şeyden önce hayatı tehdit eden bir hastalıktır. Hemen önlem alın­mazsa ölümle dahi sonuçlanabilir. Bu ne­denle ilk önce tedavinin evde mi yoksa has­tanede mi sürdürüleceğine karar verilir. Ha­yati tehlikesi olan, belirgin kilo kaybı bulu­nan ve yemeyi reddeden hastalar hastane­ye yatırılarak tedavi edilirler.

İster evde ister hastanede olsun tedavinin ilk aşaması hastayla işbirliği kurabilmek­tir. Hasta ve ailesi hastalık hakkında bilgi­lendirilir ve aileye rehberlik yapılır. Teda­vide hastalar bireysel psikoterapiye alınır. İlaç tedavisinin de yararlı olduğu görül­müştür.

Bulimiya

Aşın yeme nöbetleri ile kilo almayı engelle­me çabalarının birlikte bulunduğu bir hastalıktır. Hasta bir taraftan kontrolsüz şe­kilde ve fazla miktarda değişik türden yiyecekleri yerken diğer taraftan kilo almasını engelleyebilmek için aşın çaba gösterir. Yediklerini kusar, hatta ishal yapıcı ve idrar söktürücü ilaçlar kullanır. Aşın yeme nöbetlerini dengeleyebilmek için ağır egzer­sizler yapar ya da bir süre için hiçbir şey ye­mez. Beden yapısı ile aşın uğraşır. Yemesi­ne rağmen şişmanlıktan korkar. Bu kişile­rin bazen yemek yeme tutkusu o kadar aşı­rı olur ki çevrede yiyecek bir şeyler bula­mam korkusu yaşayabilirler. Yanlarında çeşit çeşit yiyecekler taşırlar. Hastalık nö­betlerle seyrettiğinden ara dönemlerde has­tanın şikayeti olmayabilir. Kızlarda erkek­lere oranla on kat daha fazla görülür. Oluş nedeni tam aydınlatılamamıştır.

Bulimiya Tedavisi Nasıl Yapılır?

Tedavisin­de anorekside olduğu gibi ilaçlar ve psikote­rapi yöntemleri kullanılır. Anoreksi insan hayatını tehdit eden bir hastalık ol­duğu için öncelikle bu tehdidin giderilmesi için beslenmenin düzenlenmesi gerekir. Eğer gerekli görülürse bu tedavi hastaneye yatırılarak yapılır. Hastalığın tedavisinde çok yönlü yaklaşımlar ge­rekebilir. Bulimiya tedavisinde Bilişsel-Davranışçı psikoterapi başarılı bir tedavi yöntemidir ve çoğu hasta için en uygun tedavi yöntemi olduğu söylenebilir. İlaç tedavisinin de etkin olduğu gösterilmiştir.

Tedaviden elde edilen sonuçlar yüz güldürücü­dür. Uzun sürebilecek bir tedavi programına uyum sağlayabilmek tedaviden yararlanma şansı­nı arttıran en önemli faktördür.

Kaynak:

1- Öztürk M. Beslenme ve Yeme Sorunları, Popüler Psikiyatri, Sayı 47, Ocak-Şubat 2009, 12-15

2- Taner I. Y. Yeme Bozuklukları, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Editör: Aysev S. A. Taner I. Y. 2007: 553-586

Yorum yapma yetkiniz yoktur.

BİLGİLENDİRME

Bu site ruh sağlığı alanında insanlarımızı bilgilendirmek, eğitmek ve yardımcı olmak amacı ile hazırlanmıştır. Bu sitede size verilen bilgiler sizi tedavi amacına yönelik değildir. Bir sorununuz varsa öncelikle ruh sağlığı alanında çalışan uzman bir kişiye başvurmanızı öneririz.

Ziyaretçi Sayısı

01.11.2009 tarihinden itibaren gelen ziyaretçi sayısı
1954954
BugünBugün21
DünDün416
Bu HaftaBu Hafta21
Bu AyBu Ay5716
ToplamToplam1954954
Çevrimiçi Ziyaretçi: 4